25 Kasım 2015 Çarşamba

Güngör Dilmen - Canlı Maymun Lokantası

Bir kara komedi oldukça keyifli bir okuma oldu benim için. Oyunda batı ve doğu çatışmasını fantastik ve ahlaki olarak doğru olmayan bir durum üzerinden yansıtılıyor.Modern batı toplumunun kapitalist ahlaki üzerine düşünmemizi sağlıyor oyunda Jonathan çifti batı toplumunu Wong ve Lülü doğu toplumunu temsil ederken Garson ve Çoo tiplemesinin neyi temsil ettiği meçhuldür ben onların doğu toplumunun prangalarını yanı bizi geriye çeken düşünce sistemini temsil ettiğini düşündüm. Umarım keyifle okursunuz.

23 Kasım 2015 Pazartesi

Shirley- Moda Sahnesi

Oldukça öğretici ve keyifli bir hikâye sunuyor bu oyun biz izleyicilere. Sumru Yavrucuk her iki perdede çok başarılıydı taklitleriyle tatlı tatlı anlatmasıyla ayrıca hem girişte ve perde arasındaki müziklere hem de oyunun içindeki müziklere bayıldım. Ayrıca bu oyunda Shirley'nin bizim ülkemizde kendini bulması fikri hoşuma gitti. Seyri bol alkışı bol olması dileğiyle...
Bira Fabrikası- Moda Sahnesi

Oldukça başarılı bir politik komedi şahsen çok sevdim ve izlerken çok keyif aldım. Oyunun en başarılısı El comandante karakteriydi bence ama söylemek zorundayım ki herkez çok başarılıydı. En sevdiğim sahne ise El comandantenin politikacıları tiye alan konuşmasıydı ama şunu da not alın ki izlemek istiyorsanız 15 yaşından büyük olmanızı öneririm. Yanı kısacası kaliteli bir politik komedi sizleri moda sahnesinde bekliyor.

20 Kasım 2015 Cuma

Nergis Çorakçı ile Söyleşi

-Röportajımıza kısaca sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?

Merhaba ben Nergis Çorakçı şehir tiyatrolarında oyuncuyum şuanda. Dizi, sinema sinema yoğun değildir ama işte Çağan Irmakla Babam ve Oğlum Yavuz Turgul' la Gölge Oyunu, Av Mevsimi vakit buldukça ve iyi teklif olduğu zaman bunları değerlendirmeye çalışıyorum ve diziler. Zaman zaman sivil toplum örgütleriyle drama dersleri yapıyorum yaratıcı drama bununla ilgili Doğu'ya gitmişimdir, festivallerde böyle bir uygulama yapıyorum ve bundan çok keyif alıyorum evliyim kocam da oyuncu Can Başak bir tanede oğlum var Cem Başak 

-Tiyatroyla nasıl tanıştınız?

Aslında tiyatroyla hepimiz içgüdüsel olarak çocukluğumuzda tanışıyoruz ama sonra hayatın getirdiği eğitim ezber toplumu olmak birlikte unutuyoruz. Aslında çocukluğumda hiç tiyatro izlememiştim ama oyun oynayarak hayata hazırlıyoruz kendimizi. Evcilik oynayarak baba taklidi yaparak anne olarak bunların hepside çok sahicidir geçmişe dönüp de hatırlarsan oynadığın oyunları ne kadar inanırsın o anda baba olduğuna ya da karşındaki arkadaşının kendisinin anne olduğuna, o olmayan yemeği pişirip yediğine. Hepimiz aslında çocukluğumuzda tanışıyoruz tiyatroyla ve hatta sanatla ama zaman içinde hayat o taraflarımızı beslemediğimiz için unutturuyor. Galiba ben bu kadar çok sevmişim ki mesela çocukluğum da benim ablam Zihni'nin(Zihni Güvener) annesi işte ona maskeler yaptırıyorduk bir evin kilerinde çarşaflarla perde yapar Kırmızı Başlıklı Kızı oynardık hatta gelenler parasız giremezdi ya para vereceklerdi ya da bir meyve kuru yemiş. Orada en çok dikkatimi çeken olaylardan biri organizasyonu ben yaptığım için ben hep kötü karakter oynamak zorundaydım çünkü kimse kurt oynamak istemiyordu herkes kırmızı başlıklı kızı oynamak istiyordu. Tiyatronun kendi içinde "küçük" oyunlarımızı hayata geçirmek için kalan rolü ben oynardım.Öyle böyle içimde hep beslediğim şey, sonra bir bakmışım ki iyi bir tiyatro izleyicisi olmuşum.Sonra bir bakmışım ki konservatuvara gitmişim.Hala daha tiyatro keyfiyle ama önce seyirci  olduğumu düşünürüm ve iyi bir seyirci olmak zorunda olduğumu düşünürüm mesleğimi iyi yapabilmek için. Önce seyirciyim sonra oyuncuyum. O gündür bu gündür iyi ki  o hayat yaşadığım şeyler bana sanata olan gözümü kaybettirmemiş.Ne güzel hem mesleğimi yapıyorum, çok seviyorum ve bundan da hayatımı geçindiriyorum.Bu benim için çok değerli.

- "Ölü Adamın Cep Telefonu" nun oluşum sürecini,yani sahnelenmesine karar verilişinden, sahnelendiği güne kadar olan süreci özetleyebilir misiniz?

Her özel tiyatronun repertuvar bakışı başkadır, ödenekli tiyatroların başkadır.Ben 100 yıllık bir kurumda çalışıyorum. Cumhuriyetten daha eski bir kurum Şehir Tiyatroları. Osmanlı döneminde kuruluyor ve ne mutlu ki bu güne kadar geliyoruz, umarım daha da büyüyerek gideriz. Bizde Repertuvar Kurulu vardır, o yıl hangi oyunların oynayacağı konuşulur. Yönetim kurulumuz vardır.Bazen bir başlık seçilir,bazen bir yazar, bazen oyunu sahneye koyan yönetmen önerir.Repertuvar kuruluna girer, evet bu oyun oynanılabilir denir.Bu oyunda Arda Aydın hem yönetmeni hem Devide ve Gordan rolünü  oynayan arkadaşımız, oyunun İngilizce'sini okumuş ve çok sevmiş.Sonra tesadüf eseri İngiltere'ye gittiğinde izlemiş ve bu oyunu yapmak istediğini söylemiş, gerekli aşamaları geçtikten sonra da bir gün beni aradı.Aslında  bu herkese yapılan bir şey değil ama meslek olarak belki geldiğimiz yaşla ilgili , "Ablacım elimde böyle bir oyun var, anneyi senin oynamanı istiyorum,oynar mısın? " dedi. Teksti yolladı.Okudum, sevdim,"evet" dedim ve prova süreci başladı.Prova süreçlerimizde genelde bir masa çalışması olur, oyunu deşifre ederiz, okuruz. Bu benim için matematik çözümleme gibi bir şeydir ya da bir doktorun hastaya teşhis koyması gibi.Teksi okursun ve bu karakter ne, kim, niye öyle yapıyor, neden davranışları böyle, sınıfsal yapısı ne, istekleri ne,hayatta nerede durmuş, neye nasıl bakmış? Ben de oynadığım annede, ki sizin gördüğünüz şey sizleri tatmin etmiş midir bilmiyorum, bana göre oynadığım rol aslında hiçbir zaman anne  olamayacak bir kadın,evet içgüdüsel olarak çocuklarını sevmiş ama altyapı olarak baktığın zaman,içgüdülerinin dışında pekte bir çocuk yetiştirecek çocuğa bakacak bir karaktere sahip olmayan bir kadın olduğunu düşünüyorum.

- Doğru bir bakış açısı bence de.Bir de şunu sormak istiyorum, bir yer de "Radyo Tiyatrosuna Geri Dönüş Projesi" ile karşılaştım.Bu projenin nedenleri ve ne aşamada olduğu hakkında bilgi verir misiniz?

- Bu beni çok heyecanlandıran bir proje idi.Geçen yıl 100.yıl nedeni ile tiyatroda ne yapılabilir gibi konuşmalar yapılıyor.Ben de geldiğimiz bu hızlı çağda tiyatro için ne yapabilirim diye düşünmeye başladığımda, daha önce sağır ve dilsizlerle de tiyatro yönettim, çok mutlu oldum ve çok şey öğrendim.Biz yılda 30 oyuna yakın oyun çıkartıyoruz ve şu anda İstanbul gibi büyük bir şehirde hayat o kadar zor ki, ortak bir çalışma yapmak çok zor oluyor. Kendi kendime, beni belediye çağırsa ve dese ki biz hiç para harcamadan bize bir 100. yıl projesi getirin dese, ben ne yapabilirim diye biraz bedenimi, beynimi yormaya başladım.Yani yolda giderken hep kafamda bu ne yapabilirim? Ben bu tiyatroya çok şey borçluyum, çok şey aldım ve ben de bu tiyatroda olmayan bir şeyi yapmam gerekiyor ama  o ne? ne olabilir ?falan derken, evinden çıkamayanlar, körler aklıma geldi ve geçmişte mutlaka annen baban bir kısmına yetişmiştir, hepsine yetişemeseler de   radyo tiyatroları vardı, arkası yarınlar vardı.Biz orada büyüdük ve çok kıymetli şeylerdi bunlar.Çokta iyi bir stüdyomuz var bizim, büyük bir tiyatro olmamızın getirdiği nedenden.Niye biz bu 30 oyunu radyo tiyatrosu gibi çünkü zaten deşifre edilmiş bir oyun bu, çözümlenmiş bir metin, daha önceden prova yaptığımız için, doğal olarak duygularımız cebimizde. Oynadığımız her oyunu stüdyoda, radyo tiyatrosu gibi kayıt yapalım.Hem bu  sosyal bir arşiv olacak, inanılmaz bir repertuvara kavuşacak, yani şehir tiyatrosunun kitaplığı, kütüphane gibi düşünün, nasıl siz şehir tiyatrosunun kütüphanesinden bir tekst alıp okuyabiliyorsanız, evinden çıkamayan, çünkü biz bu konuda sınıfta kalıyoruz biliyorsun bir kaza geçiren insanlar için evinden çıkmak çok zor .Yeni yeni bu konularla ilgili farkındalığımız arttı.Hem onlar için müthiş bir arşiv olacak, hem tiyatro için arşiv olacak.Şehir tiyatrosunun bundan sonra sesli arşivi de olmuş olacak.Yani basacak ve o oyunu dinleyecek.Bu proje iki buçuk aya kadar hayata geçecek.

-Böyle bir projeyi hayata geçirdiğiniz için çok teşekkürler.

Önemli olan süreklilik biz her şeyi hayal edebiliyoruz ülke olarak önemli olan devam etmesi devamsızlıktan sınıfta kalıyoruz  hayatımızın her bölümünde ben de çok heyecanlıyım umarım sürekliliği olan keyifli bir yolumuz olur bir de şunun içinde çok istedim diyalekler giderek kayboluyor bunlar çok zengin şeyler Anadolu şivesi, Karadeniz şivesi, Doğu. Giderek bunu yapabilen oyuncu sayısı da azalıyor o anlamda da elimiz de müthiş bir veri olacak keşke daha önce başlamış olsaydım çünkü bunu inanılmaz iyi yapan bir kuşak yavaş yavaş gitti o anlamda da bu şiveleri iyi yapan insanları dönüp dinleme olanağımız olacak 

- Yani bu Anadolu'dan gelme şive taklidi olağanüstü tipleme yeteneği gittikçe kayboluyor mu?

Evet çünkü şiveler yok oluyor yani tek tip insan özlüyoruz tek tip insan yaratmaya çalışıyoruz ya renklerimiz yok oluyor taklit yapıyorlar ve bu kötü oluyor mesela ben televizyonda çok iyi diyalek yapan insan göremiyorum  halbuki o taklit değildir. O çalışarak duyarak yeniden o sözü yaratma anıdır. Bu konuda gerçekten çok büyük bir özenti içinde yapıyor gibi yapıp yapılmıyor aslında o karakter o şive  onların zenginliğini elimizde tutmamız gerektiğini düşünüyorum zaten Türkçe bile kayboluyor kaç kelimeyle konuşmaya başladık şuradan çıkıp mağaza isimlerine baktığımızda bile sınıfta kalıyoruz çünkü hep tek tip bir şeye özenme Türkçe'mizde kayboluyor aslında kötü Türkçe konuşuyoruz o yüzden onun içinde bir şeyler kalsın istiyorum elimizde.

-Darülbedayi (Şehir Tiyatroları) yüz yıllık bir kurumda çalışmak nasıl bir his? Bu durum neler kattı size?

Türk tiyatrosu için çok önemli ve değerli bir kurum Türkiye için çok değerli bir kurum. Neler kattığını anlatmam çok zor keşke kitap yazabilsem. Daha önce Kenter Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu deneyimim var. Ben bu tiyatroya çok parlak bir dönemde girdim Gencay Gürün vardı yönetici olarak. Bir repertuvara bakış dünyaya bakış. Büyük bir tiyatronun nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda bilgim yoktu çünkü özel tiyatrodan geliyorsunuz iyi metin arıyorsunuz ama bu kadar büyük bir tiyatroda olmanın etkisiyle şaşkınlık geçirdim tabi çünkü beş tane tiyatroya birden repertuvara hazırlamak heyecan verici bir şey nasıl oluyor napılıyor ve o dönemde zaten gelme nedenimde oydu Ali Poyrazoğlu Tiyatrosundan geçiş yaptım şehir tiyatrolarına o kadar parlak bir dönemdi ki Sovyetler Birliği daha dağılmamıştı orada Moskova Sanat Tiyatrosunun genel sanat yönetmeni geliyor bu oyun yapıyor  Fransa'dan çok önemli bir yönetmen gelip oyun yapıyor genç yönetmenler yeni oyunlar veriyor bunlar büyük bir titizlikle devam ediyor ve bakılıyor oyunun kalitesine bakılıyor kalite çok ön planda aynı zamanda bu beni çok heyecanlandırdı ve daha genç olmanın etkisiyle o Kenter Tiyatrosunda aldığım hayata bakış işime bakış sahnedeki disiplin sahnenin önemini keyfini ciddiyetini gerçekliğini anlamak açısından  geniş ve kolay kolay kirletmeyeceğim bir vizyon oluştu. Şimdi geldiğimiz noktada da bunu biraz tozlandırdığımızı düşünüyorum hayatın her alanında biraz sıradanlaşan bir toplum olduğumuzu düşünüyorum sıradanlığa doğru gidiyoruz çünkü düşünme yeteneğimizi kaybettik televizyonun, teknolojinin getirdiği etkiyle rahatlıkla biraz tozlandığımızı düşünüyorum ama her toplumun zaman zaman bu tür şeyleri tozlanır ve o tozlar bir gün silkeleyip altın tozuna dönüşmesini ümit ediyorum. Bana katkıları şey sınırsız çünkü ne mutlu ki bana Muhsin Ertuğrulların Vasfi Rızaların dişleriyle tırnaklarıyla masa kurarak gerçekten masaları kurup üstüne örtü örterek sahne ve tiyatroyu gerçekleştirmiş bir dönemden bu döneme gelmek çok heyecan verici bir şey bunlar toplumların mirasları ama biz biraz aylakçılar olduğumuz için bu mirası kötü tüketiyoruz. Bunu aile içinde düşünebiliriz miraslar çok kötü tüketiyorlar mütaitlere veriliyorlar ''iki tane daire aldım oh oh ne güzel'' diye seviniliyor miraslarımıza kötü bakılan bir dönem.

- Siz aynı zamanda bir sinema sanatçısısınız yani tiyatromuzda bu durum var tiyatronun sinemaya destek olması mesela Muhsin Ertuğrul'un ilk sinemacılardan biri olması örnek verilebilir bu konuda biraz yorum yapabilir misiniz?

Önce bana sanatçı dedin çok teşekkür ederim ama ben oyuncuyum her şeyden önce çünkü bu sanatçı çok genç ve yaptığın işi çok ciddiye aldığım için heyecan verdiği için bu açıklamayı gerekli görüyorum bir kere herkese sanatçı demememiz gerektiğini öğrendim bu kurum bana bunu kattı bu benim farkındalığım belkide başkaları bunu duyunca çok hoşuna gidiyor meslektaşlarımın  ama bunu bu kadar çabuk  tüketmemiz gerektiğini düşünüyorum evet bana yine saygı duyabilirsin sahnede gördüğün şeye ama şu gepe gençsin pırıl pırıl bir beyinsin şunu insanlara teslim etmemiz gerektiğini düşünüyorum yani her gördüğüne sanatçı deme her gördüğüne hocam sakın deme çünkü o  kadar yaygın ki ben çok üzülüyorum bir de mesela sıkıntı yok deniyor böyle benimde sözcüklerim var senin tiyatro defterin gibi bende bunları yazıyorum takıldığım sözcükleri sıkıntı çok derin bir şeydir çok zor bir şeydir o sıkıntıyı hani bir kuyunun içinde debelenmek gibi bir şeydir hani diyoruz ya ekmek almış mıydın ''aa unutum'' neyse sıkıntı yok günlük hayatta yaşadığımız bir olay sıkıntı çok derindir her şeye sıkıntı demeyelim her gördüğümüze sanatçı hatta oyuncu bile demeyelim bunları biz çok bonkör kullanmaya başladık. Şundan dolayı çünkü herhangi birine bakıyorsun televizyona çıkıyor ben sanatçıyım diyor şimdi ona sanatçı diyeceksek Yaşar Kemale, Orhan Kemale ne diyeceğiz Karacaoğlanlara ne diyeceğiz değil mi hele Karacaoğlanlar binlerce yıl gelen bir tek sözcüğüyle hepimizi beslemiş yazılı bile değil hadi Yaşar Kemallerin ki yazılı sözleriyle felsefeleriyle bizi öyle beslemiş insanlarla aynı kefeye koymak beni şöyle etkiliyor tabi ki mesleğimin çok önemli olduğunun farkındayım ama o zaman onların yanındaymışım gibi görününce diyorum ki haksızlık onlara saygısızlık ben önce oyuncuyum ama umarım ben öldükten sonrada hala birileri benim yaptığım bir şeyi benim söylediğim bir sözü hatırlıyorsa ve o zaman sen böyle bir sanatçı varmış dersen o çok kiymetlidir  o yüzden yaptığım şeyi çok değerli buluyorum bu konuda biraz cimri olmanı öneririm ama ben yaşlanınca bir gün evimden çıkamadığım zamanda bir gün kapımı çalıp sizi özledim ve görmek istedim dersen o zamanda bana sanatçı dersen o zaman senin boynuna sıkı sıkı sarılır öper öperim ancak. Şimdide sinema ve Muhsin beye geliyorduk. Tiyatroyla sinema o kadar iç içe doğmuş. Muhsin Ertuğrul'un  yurt dışından gelmesiyle birlikte işte bu tiyatro kurma sürekliliği olan bir tiyatroya hayat verme sinema gayretleri ve çabaları öyle bir dönemde cesurca cesaretle yola çıkmasıyla başladığı için bunlar ikisi ikiz kardeş gibi  düşünüyorum
birbirinden bağımsız şeyler olmadığını düşünüyorum kum saati gibi ama tiyatro o anda seyirciyle oluşan bir şey hani Ölü Adamın Cep Telefonunu bir daha izlediğin zaman bambaşka bir oyun seyredeceksin aynı replikleri söyleyeceğiz aynı kostümleri giyeceğiz aynı duyguları taşıyacağız ama orada bir oyun 3 kişiyse 4. bir aktör var seyirci ama sinema öyle değil 20 yıl önce neyse odur sinema gerçekten bu yüzyılın sanatı çünkü film makineyle başlayan ve gelişen bir süreç ama tiyatro ilk insandan beri devam eden bir sanat salon olur olmaz bir tek şey gerekiyor tiyatro yapman için seyirci ve sen yazarda çok önemli ama kendinde orada bir şey üretebilirsin çok akrabalar ama ikisi de çok keyifli tiyatro yeryüzünde ne olursa olsun sürekliliğiyle bazen yer altına inerek yani çünkü yok oluyor gibi şeylerde söylenir ya bu çağda eskimiş bir sanat dalı denebilir ama bu zaman zaman tozlanabilir zaman zaman ihmal edilebilir ama bütün sanatların çıktığı alan olduğu için insan var olduğu sürece var olacaktır 

-Bu sezonda hangi oyunları önerirsiniz 

Shakespeare'lerimiz var Kısasa Kısas, On İkinci Gece, Ölü Adamın Cep Telefonu var zengin bir repertuvarımız var bizim ama ben ilk tiyatroya giden insanların seçtiği oyun çok önemli yanlış bir oyun seçtiğiniz zaman ben bir daha asla tiyatroya gitmem diyebilen gençler de görüyorum büyüklerde görüyorum ama sanat böyle bir şeydir hani bazen olgunlaşmamış oyunlarla da karşınıza çıkabiliyoruz o oyunun ekibi yönetmeniyle de ilintili ama benim için tiyatro izlemek her zaman başka bir tattır başka bir keyiftir hani bunun içinde biraz yazar tanımak gerekiyor ya çok seveceksiniz  hiç önemli olmuyacak ben biraz öyleyimdir bakarım yeni yazarsa bakıyım nasıl bir yazar ekibe bakarım ve bundan inanılmaz keyif alırım ve her zaman içinde kendimi zaten önce seyirci diye belirtiyorum.(duraksar) Karşıdaki tiyatronun adı neydi? Kuşlar oyunu Semaver Kumpanyada görmeni isterim çok eğlenceli ailene de çok rahatlıkla öneririm.

-Aristophanesin oyunuydu değil mi?

Evet ama uyarlamışlar günümüze taşımışlar. Baya oyunda okuyor musun? Tebrik ediyorum seni çok heyecanlandırdın beni ne güzel oyundan hemen o zaman zaten Shakspeareleri görmeni isterim. Onun dışında Pera Tiyatrosunu önerebilirim orada da çok güzel oyunlar var hani şuanda isim gelmiyor aklıma mesela bu pazar Bo tiyatrosuna gidicem. Zaten niye insan bir şehirde yaşamak ister.Sanatla buluşmak için. İyi bir seyirci kitlemiz var ama eskiden ben özel tiyatrodayken bir ay boyunca altı yedi tiyatro Ankara'da bir ay kalırdık o zamana bakıyorum ülkenin gelir durumu bu kadar değildi yani insanların cebine giren para daha azdı ama insanlar tiyatroya gidiyordu orada 7 tiyatro birden varolabiliyor şimdi ise turnede bir gun salonu doldurabilirsek ne iyi. Senin gibi bir birey görüpde çok heyecanlandırdın beni... 




16 Kasım 2015 Pazartesi

Devlet Tiyatrosunda Cüneyt Gôkçer dônemi(1958-1978) (1979-1983)

Devlet tiyatrolarında bir dönem kapanır ve devlet tiyatrolarının en uzun dönemi başlar bir yanda klasikler ve yerli yazarların oyunları büyük bir başarıyla sergilenir muzikal türünün ilk örnekleri verilir hatta Muhsin Ertuğrul'la aralarındaki  tartışma olmasaydı bölge tiyatroları projesi bile hayata geçirilebilirdi belkide fakat eleştiri okları Muhsin Ertuğrul'un dönemi gibi olmasa da üzerindedir Cüneyt Gökçer'in  ve bu dönemde ilk defa devlet tiyatroları içinde bir grev meydana gelir yanı kısacası başarı ve kargaşa iç içedir. Cüneyt Gökçer'in iki defa görevden alınışında da siyasi sebepler etkilidir özelliklede ikinci seferde Kenan Evren'in keyfi istekleri ön plandadır ondan sonra ise yönetime Turgut Özakman'a getirilir.
Not:Bu bilgiler Can Gürzap'ın Perde Arkasından kitabından alınmıştır.

13 Kasım 2015 Cuma

Turgut Özakman - Karagöz'ün Dönüşü

İnsanların yozlaşması üzerine kurulmuş oldukça başarılı bir komedi ve bu temanın Karagöz Hacivat üzerinden yansıtılması benim hoşuma gitti.  Karagöz oynatıldığı zamanların kültürel ortamı da güzel yansıtılmış ağlanacak halimize güldürdüğü için Turgut Özakman'a   teşekkür ederim.
Turgut Özakman - Hastane

İlginç bir oyun çok aşırı etkilendim denemez ama beğendim.  Turgut Özakman'ın bu oyunu 29 yaşındayken yazdığını göze alırsak gayet profesyonel.
4 hastanın da tiplemesini beğendim olay örgüsü bir nebze ilgi çekici yeni yazarlarda ilham kaynağı olabileceğini düşünüyorum. Kısacası bu oyunu okumak ilginç bir deneyim olacaktır.

11 Kasım 2015 Çarşamba

Ölü Adamın Cep Telefonu - Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi

Büyüleyici gerçekten çok etkilendim.Müziklerini ayrıca çok beğendim uzun süredir özlemini çektiğim bir tarzdı. Sahne kullanımı da çok başarılıydı teknolojiden gerektiği kadar yararlanmışlar. Oyunun en beğendiğim noktaları Nergis Çorakçı'nın cenazedeki konuşması ve Gordon karakterinin ikinci perdenin başındaki konuşmasıydı. Yanı kısacası oyunun sonunda hem ilk ayakta alışkalayan olmanın gururu hem de güzel bir oyun izlemenin keyfi vardı üstümde.
 Devlet Tiyatrosunda Muhsin Ertuğrul dönemleri

 Devlet tiyatrosu 1949'da yasayla birlikte kurulmuştur bu yasa o dönem için sanatçıya birçok hak getirmiştir.Muhsin Ertuğrul 1949-1951 ve 1954-1958 arası yönetime gelmiştir şuan birçok insan için büyük bir tiyatro adamıyken o dönemler hem sağcılar hem solcular tarafından ağır eleştirilere uğramıştır. Muhsin Ertuğrul'un başarılarına gelecek olursak yerli yazarların desteklenmesi, klasiklerin oynanabilmesi ve şehire yeni tiyatro binaları kazandırmak için çabaları gelir. Disipline verdiği önem çoğu zaman sanatta rakip kabul etmeme olarak görülse de bu tutumun yararı yönetimden 1951-1954 yılları arasında mola vermesiyle anlaşılır.Genellikle iki seferde ayrılmasının sebebi politikacıların bağnaz tutumundandır. Yanı sonuç olarak Muhsin Ertuğrul hepimiz için önemli bir tiyatro adamı olmakla birlikte çok büyük zorlukların üstesinden gelmiştir.
Not:Burda bilgiler Can Gürzap'ın Perde Arkasından kitabından alınmıştır

10 Kasım 2015 Salı

Turgut Özakman-Ah Şu Gençler

Güzel bir gençlik komedisi şahsen beğendim aynı zamanda ders vericide.Eleştirilerime geçecek olursak bazı örnekleri yüzeysel buldum ama bütün olarak bakacak olursak gençlik sorunsalına el atması güldürürken düşündürmesini sevdim tiplemeler ilgi çekici espiriler yerinde yanı kısacası okuyun derim.

6 Kasım 2015 Cuma

Ayaktakımı arasında–Şehir tiyatroları Ümraniye Sahnesi

Oldukça başarılı bir oyun Maksim Gorki'nin oyunu yazarken anlatmak istediklerini kavradıklarını düşünüyorum bence tek eksiklik dramatik aksiyonu yeterince iyi yansıtamamaları onun dışında şehir tiyatrolarının her zamanki sahnelerinin güzelliğini bu sahnede de gördüm ve dekor çok başarılıydı Darülbedayi'nin dekorlarına hayranlığıım gittikçe artıyor yakınıza gelirse kaçırmayın derim

2 Kasım 2015 Pazartesi

Oscar Wilde-Ciddi Olmanın Önemi

Oldukça başarılı bir komedi çevirmenin notuna göre her ne kadar ticari kaygılarla yazılmışta olsa bu özelliği hiç sırıtmıyor.Esprileri olay örgüsünü beğendim zarif ve tam kıvamında laubali buldum ayrıca o dönemin İngiltere' sini soyluları eleştirme tarzı ilgimi çekti keyifle okumanız dileğiyle.